BULGAR KİLİSESİ




Fener-Balat'ta Mürselpaşa Caddesi üzerindeki Sveti Stefan Bulgar Kilisesi ya da herkesin bildiği adıyla Demir Kilise'yi duymuşsunuzdur. Haliç'in kıyısında bulunan kilisenin en büyük özelliği demirden yapılmış olması. Bir diğer özelliği de adeta bir yapboz gibi demir parçaların birbirine birleştirilmesiyle inşa edilmesi. Yani isterseniz kiliseyi levhalarından söküp başka bir yere götürmeniz bile mümkün: Prefabrik veya seyyar kilise diyebilirsiniz. İşte bu mimari ve teknik özellikler nedeniyle Sveti Stefan'ın eşi benzeri yok.Yarın bu kilisede İstanbul Müzik Festivali kapsamında ünlü Alman üflemeli çalgılar topluluğu German Brass bir konser verecek. Kilise konsere şimdiden hazır. Koltuklar, grubun çıkacağı sahne, ışıklar her şey ayarlanmış. Sadece mikrofon yok. Akustik nedeniyle ihtiyaç duyulmuyor. Kilisenin görevlileri Boğdan Sarıoğlu ve karısı Antoaneta konserden sonra restorasyona gireceğinden kilisenin yedi-sekiz ay kapalı kalacağını söylüyorlar. Yani konseri bahane ederek kiliseye mutlaka gitmenizi öneririz.Abdülaziz "Kiliseyi bir ay içinde bitirin" dediNe kadar doğrudur bilinmez ama Demir Kilise'nin neden demirden ve prefabrik olarak yapıldığı hakkında anlatılan çok ilginç bir hikaye var. Kiliseyi gezerken bana eşlik eden, Bulgar cemaatine 53 yıl hizmet vermiş, şu an kilisenin koro şefi olan Kiryako Liaje'ye o çok bilinen hikayeyi anlatıyorum: Bulgarlar artan milliyetçilik hareketlerine bağlı olarak bir kilise inşa etmek isterler. Fakat Sultan Abdülaziz, Bulgarların Fener Patrikhanesi'nden bağımsız bir kilise yapmalarını istemez. İsteklerini doğrudan reddetmek yerine "Kilise inşaatını bir ay içinde bitirirmek şartıyla izin veririm" der. Oysa inşaatın bir ayda bitmesi mümkün değil. Bunun üzerine Bulgarlar kiliseyi prefabrik olarak Viyana'da inşa edip İstanbul'da bir ay içinde kurarlar. Kilisenin bittiğini gören Sultan Abdülaziz ise verdiği sözü tutmak zorunda kalır. Liaje burada hemen söze girerek "Bu konu aramızda çok tartışıldı. Bu dilden dile geçen ve ilgi uyandıran bir hikaye. Konuyla ilgili yazılı bir belge yok. Bir kiliseyi 30 gün içinde inşa etmek mümkün mü?" diyor. Gerçek hikaye ise farklı. O dönemde Ortodoks kiliselerinde Rumca ayin yapıldığını anlatan Liaje, Bulgarların kendi dillerinde ayin yapmaları için Fener Patrikhanesi'nden bağımsız bir kilise kurmak istenildiğini söylüyor. 1849'da Bulgar cemaatinin ileri gelenlerinden ve o dönemde milletvekili olan Stefan Vogoridis, Babıali'den bir kilise yapılması için izin alır. Kilisenin yapımı için ikisi kagir, biri ahşap üç bina ve geniş bir avludan oluşan 25 odalı evini hibe eder. Patrikhane kiliseyi ancak 1945'te tanıdı1850'de ahşap kilise tamamlanır. Kiliseye Sveti (Aziz) Stefan adı konulur. Sonra da Sultan Abdülaziz'in fermanıyla bağımsız kilisenin kurulmasına izin verilir. Patrikhane kendisine ters düşen bu gelişmeler sonucu 1872'de Bulgar Kilisesi'ni tanımadığını açıklar. Bulgarlar buna karşı daha büyük bir kilisenin inşası için proje yarışması açarlar. Yarışmayı Ermeni mimar Hovsep Aznavur, ihaleyi de Rudolf Ph. Waagner Şirketi kazanır. Kilise denize çok yakın olduğu için aşınmaya karşı beton yerine tamamen demirden yapılır. Deneme amaçlı şirketin bahçesinde prefabrik olarak kurulur. Sonra parçalar Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden İstanbul'a taşınır. 1898'de de şu anki Sveti Stefan Kilisesi açılır. Patrikhane sonuç olarak 1945'te Demir Kilise'yi tanımayı kabul eder. En büyük çan 400 kiloKilise neogotik ve neobarok stilde inşa edilmiş. Liavje "Sadece mihrap kısmı ağaçtan yapıldı ve altın kaplandı" diye belirtirken kilisenin ikonaları için Moskovalı fabrikatör Nikolay Alekseeviç Ahapkin ile sözleşme imzalandı, ressam Lebedev de resmetti. Kilisenin kulesinde büyükten küçüğe altı çan var. Rusya'da dökülen bu çanların en büyüğü 400 kilo civarında. Kaymasın diye 325 kazık çakıldıLiavje "Haliç'in zemini kaygan olduğundan kilise çam ağacından yapılan kazıklar üzerine inşa edildi. Kilisenin altı boştu. Böylece deniz suyu oraya girip çıkarak bir sarnıç görevi görüyordu, basıncı önlüyordu. Önüne yol yapılınca buradaki basınç arttı ve kilise denize doğru kaymaya başladı" diyor. 2006'da İstanbul Belediyesi tarafından kilisenin etrafına 325 kazık çakılarak bu durumun engellendiğini de sözlerine ekliyor.